29 Mart 2014 Cumartesi

EMBRİYO TRANSFERİ NASIL OLUYOR?




IVF yönteminde en son aşama embriyo transferidir. Gelişen embriyolardan seçilen en kaliteli 1-2 embriyo anne rahminin içine bırakılır ve embriyoların rahim içine (endometrium) tutunarak gebelik oluşturması beklenir. Transferin hangi gün yapılacağına kadının yaşı, tedavi öyküsü, embriyoların sayı ve kalitesi gibi birçok faktör değerlendirilerek karar verilir. Embriyo transferi işlemi genellikle 2-3. yada 5. gün yapılmaktadır.
Embriyo transferi anestezi gerektirmeyen kolay bir işlemdir fakat bazı hastalar hafif sedasyonu tercih edebilmektedirler.  Transfer işlemi abdominal ultrason ile gözlem altında yapıldığından işlem sırasında idrar torbasının dolu olması istenmektedir. Bu nedenle transfer işlemi için gediğinizde sıkışık olmanız istenecektir. Transferin ultrason eşliğinde yapılması kateterin rahim içerisine geçişinin izlenebilmesini mümkün kulmaktadır. İşlem sırasında klinisyen önce vajinal bir alet (spekulum) kullanarak serviks olarak adlandırılan rahim girişini vizualize eder ve serviksi ılık bir sıvı ile temizler. Bu sırada embriyoloji laboratuarında seçilen embriyo/lar uygun besiyeri içine alınıp toplanır. Embriyolog ucuna enjektör bağlı olan silikondan yapılmış yumuşak, uzun ve ince transfer kateterinin içine embriyoları çekerek transfere hazırlar. Klinisyen daha sonra transfer kateterinin ucunu serviksten geçirerek, embriyoları rahim (uterus) boşluğuna bırakır.
İşlemden önce embriyoloğunuz size embriyolarınız ile ilgili detaylı olarak bilgi verecektir. İstek olursa size embriyolarınızın resmi de verilebilmektedir.
Transfer işleminden sonra hasta 15-20 dakika dinlendirilerek odasına alınır ve orada da yaklaşık 1-2 saat dinlenmesi sağlanır. Dikkat edilmesi gereken konular hemşireler tarafından anlatıldıktan sonra taburcu edilir ve tüp bebek işlemi sonlanmış olur. Bundan sonra gebelik testinin yapılacağı güne kadar 12 gün beklenir.

İstanbul Florence Nightingale Hastanesi Tüp Bebek bölümünden Prof. Dr. Bülent Baysal ile Tüp bebek sürecinde olan çiftlerin ne kadar etkilendiklerini,süreci ve çalıştığı ekibi hakkında röportajı



Tüp bebek tedavisine gelen çiftlerde neler gözlemliyorsunuz?
Tüp bebek tedavisine yeni başlarken çiftler ciddi sıkıntılı geliyorlar. Özellikle ilk randevularında çok heyecanlılar. Ne olacak psikolojisindeler.
Hastaların psikolojileri tedaviyi çok etkilliyor. Havuza atlamaları, strese girmelerinden önemli değil. Sigara içmeyecekler, alkol kullanmayacaklar ve psikolojilerini bozmayacaklar.
Bir kısım hasta da hiçbir problem saptayamıyoruz. Erkekte spermler iyi, kadında yumurta kaliteli, ancak uzun yıllardır gebelik olmuyor. Tedavi sürecindeki hastaların yüzde 15 açıklanmayan infertilite hastaları. Bu da ayrı bir stres oluyor. Keşke ne olduğu bilinse de, tedavisi yapılsa diye ayrı bir strese giriyorlar.
Çiftlerin bir tanesi, ‘problem bende’ diye ayrı bir suçluluk duygusuyla geliyor. Koltukta oturuşu bile kendisinde sorunu olmayanın daha farklı oluyor. Problem olanın yüzü daha asık, daha sıkıntılı... Problemi kendisine projekte edip,kendisini suçlayan, gittikçe daralana, sıkışan bir ruh hali içine giriyor. Biz dilimiz döndüğünce ‘Problem sadece sende diyemeyiz. Eşinizde de buna etken birtakım faktörler var’ diyoruz. Bu oran çok yüksek. Çiftlerin neredeyse yarısında ikisinde de problem var. Bu işin bir kombine problemden kaynaklanabileceğini, dilimiz döndüğünce söyleyip, eşi rahatlatmaya çalışıyoruz. 

Tedavi başladıktan sonra nasıl sıkıntılarla karşılıyorsunuz?
Eşlerin birbirini sıkı denetlediğini görüyoruz. Erkek, kadın sigara içiyorsa onu bize şikâyet ediyor. Ya da tam tersi, kadın kocasının alkol aldığını belirtiyor. Biz de tavsiyelerimizi söylüyoruz, ortamı yumuşatmaya çalışıyoruz. Alkolün kesinlikle bırakılması, sigaranın da bütün sistemlere zararlı olduğu için mümkünse bırakılması gerektiğini söylüyoruz. Yumurta ve spermler olduğuna göre, önünde sonunda gebelik sağlayacağız, bir defa, iki defa, üç defa gibi bir sınırlaması olmadığını söylüyoruz. Son şansımız, diyerek geliyorlar. Halbuki öyle değil.

Deneme fazlalaştıkça başarı oranı değişiyor mu?
Her defasında bu şans oranıyla başlıyor tedavi. Merkezin başarısı, çiftin yaşı ve özelliklerine göre, yumurta olduğu sürece, sperm olduğu sürece gebelik beklentisi neyse, deneme sayısının sınırı yok. 

Embriyonun rahme yerleştirilmesinden sonra gergin bir süreç başlıyor değil mi?
Evet. Aslında en gergin süreç o. Test sonucu alınana kadar çiftler gergin bir bekleyiş içine giriyor. Ciddi anksiyeteler, endişeler, kalp çarpıntıları, yeme içmede değişiklik, kötü alışkanlıkların artması, sigara ve alkol alımını görebiliyoruz. Alkol içen daha fazla alkol içmeye, sigara içen daha fazla sigara içmeye başlıyor. Diyabeti olana yeme diyoruz ama yemeğini artırıyor. Kontrol dışı hareketlerde bulunuyorlar. Hafif depresif hasta sayısı artırıyor. Netice alındıktan sonra infertilete hastalarının sevinci de üzüntüsü de çok abartılı oluyor. Muayenede, hastanede çığlıklar, bütün ailere havalara sıçrıyor. Kötü olduğunda bizi ya da eşlerden birini suçlama yaşanıyor. Bir depresyon ve psikolojik reaksiyonların evreleri izleniyor. 

Embriyonun rahme yerleştirilmesinden, test sonucunun alınacağı güne kadar kadınlar nelere dikkat etmeliler?
Bu süreç insanların kendini çok ciddi kısıtlaması, izole etmesi gereken bir süreç değil. Üzüntü, stres çok önemli. Yeme, içme, cinsel aktivite çok önemli değil. Stres vücutta adrenalin salgılanması ve onun yarattığı değişiklikler, kadını çok etkiliyor. Bu gebeliğin olmasından olumsuz bazı değişikliklerin yaşanmasına kadar etkili olabilir. Bu yüzden bu süreç kesinlikle psikolojik olarak iyi geçirilmesi gereken bir süreç. 
Transfeden sonra fiziksel aktivite, stres neler etkiliyor?
Stresin dışındaki bu şeyler hamileliği etkilemiyor. Uçağa binmiş memleketine gitmiş bir şey olmaz. Sürekli yatmaları da gerekmiyor. İlk yarım saat, bir saat burada dinlendikten sonra hayat devam ediyor. Çünkü embriyonu verdikten sonra hemen düşecek bir şey değil. O sıvıların içinde üç-beş gün dolaştıktan sonra yuvalanıyorlar. Doğal hamilelikten bir farkı yok. Embriyonlar içine verildikten sonra bizim nedenini bilmediğimiz, tıbbın da araştırdığı; yüzde 50’nin üzerinde yüzde 60 civarında döllenmiş embyriyonun tutanamayıp atılmasının bir nedeni var. Rahimle embriyon, endometriumla embriyon arasında bir uyumsuzluk ya da onun dıştan sağlıklı görünmesine rağmen kromozomal bazı bozukluklar içermesi nedeniyle orada sağlıklı bir gebelik oluşmuyor. Dolayısıyla bunun yapılanlarla, ufak tefek ayrıntılarla alakası yok.

Ekibinizin başarılarını artırmak için hangi faktörleri önde tutuyorsunuz?
Hastanın öncelikle doktoruna güvenmesi lazım. Doktorun da işini iyi bilen, hastaya göre tedavi seçen bir yöntem izlemesi lazım. Bu tedavinin  ezbere, standart bir reçetesi yok. Terzi usulü tedavi izliyoruz. Hastaya uygun, yaşını, özellikliklerini, daha önce gördüğü tedavileri, başka bazı problemlerini değerlendirip uygun tedaviyi seçiyoruz. 

Tüp bebek merkezlerinde çalışanların yaklaşımları da çiftleri etkiliyor değil mi?
Hastanın huzurlu olması lazım. Hastanenin kapısından adım atan hastanın, bize gelene kadar problem yaşamaması lazım. Bankoda karşılayan personel, içeri alan hemşire, laboratuvarda çalışanların huzuru ona güven vermeli. Tüp bebek merkezlerinin böyle ciddi yaklaşmaları lazım. 

Sizde Tüp bebek tedavisi olacaksanız Prof. Dr. Bülent Baysal'a bu yazının altına yorum bırakarak soru sorabilirsiniz. 
Ya da www.bulentbaysal.net buradan  ve 0212 375 64 90 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz. 

OVARYAN HİPERSTİMÜLASYON SENDROMU






Ovaryan stimülasyon, yumurtalıkların şişip ağrı meydana getirdiği ‘hiperstimülasyon’(OHSS) riskini beraberinde getirmektedir. Bu durumda abdominal boşlukta ve göğüste sıvı birikebilir ve hastada şişkinlik, bulantı ve kusma ya da iştahsızlık gibi belirtiler görülebilir. Ovaryan stimülasyona başlayan hastaların en az %30’u  hafif OHSS ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu hastalar ağrı kesiciler yardımıyla ve fiziksel aktivitelerini azaltarak bu durumlarını hafifletebilmektedir. 

Orta şiddette OHSS’de hastalarda abdominal boşlukta sıvı birikmesi ve gastrointestinal semptomlar görülebilmektedir. Bu hastalar yakından takip edilirler fakat genellikle ayaktan tedaviye iyi cevap verirler. Gebelik oluşmazsa bu durum birkaç hafta içinde müdahale gerektirmeden düzelmeye başlar. Hastaların %1-2’si ciddi OHSS durumuyla karşı karşıya kalmaktadırlar. 

Bu durumda kilo artışı, karın ve göğüste sıvı birikmesi, elektrolit anomalileri, kan konsantrasyon artışı ve nadiren kanda pıhtılaşma ve böbrek problemleri görülebilir. Eğer solunumda zorluk görülmeye başlanmışsa, karında biriken sıvının bir iğne ile alınması gerekebilir. Ciddi OHSS durumuyla karşı karşıya kalan hastaların, semptomlar hafifleyene kadar hastanede kalmaları gerekebilir.

TÜP BEBEK İLE İLGİLİ YANLIŞ BİLİNENLER


İnfertilite sorunları her zaman kadından kaynaklanır
 Bir  yıl süre ile ortalama haftada 2-3 kez düzenli  ilişkiye girilmesine ve herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanılmamasına rağmen gebe kalınamaması “infertilite” olarak tanımlanır. Yaklaşık olarak fertilite problemlerinin %40 ı kadından, %40 ı erkekten kaynaklanırken %20 vakada ya her iki tarafta bir sorun saptanmakta yada hiçbir sorun saptanamamaktadır. Dolayısıyla infertilite nedeni araştırılırken her zaman erkeğin de araştırılmasını gerektirir.
' Gebe kalmak nasılsa  kolay, gebeliğimi kariyer planlarıma göre yapabilirim'
Bir kadının üreme kapasitesi yaş ilerledikçe düşmektedir. Yaş ile birlikte yumurta sayısı ve kalitesi düşmektedir. Bu da kadının hormon seviyesini etkileyerek düzensiz ovülasyona neden olur. 35 yaşın altında her ay gebe kalma şansı %20 civarındadır. 40 yaş civarında bu oran %5 lere geriler ve düşük doğum oranları da hızla artar. Kadının yaşı 40 civarındayken kalan yumurtalarının yaklaşık yarısı kromozomal olarak anormal olacaktır.
 Adetlerim düzenli, çabuk gebe kalabilirim.
Düzenli adet gören kadınlar da infertilite problemi ile karşılaşabilmektedirler. Düzenli adet ovülasyon yani yumurtlamanın olduğunu gösteren bir göstergedir ancak gebelik oluşmasında etkili birçok başka faktör bulunmaktadır. Günümüzde her on çiftten birinde infertilite problemi göülmektedir.
Kilo gebe kalmayı etkilemez
 Bir kadının kilosu fertiliteyi çok etkileyebilir. Kadında vücüddaki yağ miktarı ile östrojen üretimi ve dağılımının etkilendiği bilinmektedir. Kilosu aşırı fazla yada aşırı düşük olan kadınlar yumurtlamada oluşabilecek sorunlara bağlı olarak gebe kalmada sorun  yaşayabilmektedir. Vücut kitle endeksleri 30 un üzerinde yada 20 nin altında olan kadınların gebe kalma olasılıkları azalmaktadır.
Eğer kadın doğum uzmanım beni düzenli olarak muayene eder ve herşeyin yolunda olduğunu söylerse, gebe kalmakta problem yaşamam
 Sağlığınız için kadın doğum muayenelerinizin çok önemli olmasına rağmen rutin muayeneler fertilite araştırması için çok az bilgi vermektedir. Rutin kontrollerde , vajina, uterus hacmi, yumurtalık hacmi kontrol edilmekte ayrıca Pap smear ile serviks kanseri taraması yapılmaktadır. İnfertilite değerlendirmesi ise yumurtalık rezervinin, yumurta kalitesinin, tüplerin açık olup olmadığının, rahim anormalliklerinin ve erkek nedenli araştırmanın yapılması ile mümkündür. Kadın doğum uzmanınız konu hakkında yeterince tecrübe sahibi değilse sizi genellikle üreme üzerine uzmanlaşmış kişilere yönlendireceklerdir.
 Bir çocuğumuz var, tekrar çocuk sahibi olmam kolay
 Bir grup hasta için bu durum doğru olmakla birlikte her zaman bu kural geçerli olmayacaktır. Birçok çift ikinci çocuğunu isterken zorluklarla karşılaşabilmektedirler. Özellikle kadının yaşı ilk çocuktan sonra çok ilerlemişse bu durum görülebilir.
Sigara içmek ürememi engellemez
 Tüm bilimsel yayınlar sigaranın fertilite üzerine olumsuz etkisini göstermektedir. Kadınlar için sigara içmek yumurtalıklar üzerine olumsuz etkilidir. Sigara, yumurta kaybını artırıp  kalitesini düşürmektedir. Sigara içenlerin içmeyenler göre daha önce menopoza girdiği gösterilmiştir. Bu nedenle gebe kalmak isteyen kadınlar eğer sigara içiyorlarsa hemen bırakmalarını şiddetle tavsiye ediyoruz.
 İnfertilite uzmanına giden her hasta direk tüp bebek tedavisine alınır
Birçok fertilite kliniğinin hastaları çok hızlı tüp bebek tedavisine aldıkları doğrudur. Tüp bebek tedavisi bebek isteyen çiftler için tek alternatif olmayıp, son çarede değildir. Tedaviye başlamadan önce altta yatan nedene yönelik tanısal testlerin yapılıp, ona göre tedavinin planlanması gerekmektedir. Tanısal testler ve incelemeler yapıldıktan sonra çifte özgü tedavi planlanmalıdır. Bu şekilde hastaların birçoğu ilaçlarla yumurtalıkların uyarılması yada aşılama işlemi gibi daha az maliyetli ve daha az invazif yöntemlerle tedavi edilebilmektedir.
 Tüp bebek en son tedavi alternatifidir.
 Kadında her iki tüpün tıkalı olduğu yada ileri yaşda ve şiddetli erkek faktör infertilitesinde tüp bebek tedavisi seçilecek  ilk tedavi alternatifidir.
Tedavilerde kullanılan yumurtalıkları uyarıcı ilaçlar kalan yumurtalarımı bitirir
Gerçek: Bir kadın henüz anne karnındayken tüm yaşamı boyunca kullanabileceği yumurtaları bellidir. Bu sayının yaklaşık 7-8milyon arasında olduğu bilinmektedir. Doğduğu anda bu sayı yaklaşık 3-4 milyona, ergenlikte ise 500000-700000 seviyelerine inmektedir. Her ay bir grup olgun olmayan yumurta, yumurtalıklarda o ay kullanılmak ya da kaybedilmek üzere seçilir. Erken yirmili yaşlarda her ay bir kadın 15-30 yumurta kaybetmektedir. Her ay bu yumurtalardan biri dominant (baskın) olarak seçilmekte ve bu yumurta olgunlaşarak atılmakta yani yumurtlanmaktadır. Kalanlar ise bozulup atılmaktadırlar. Kadın yaşlandıkça her ay daha az yumurta mümkün olabilmekte ve siklus süreleri kısalmaya başlamaktadır. Böylece daha hızlı yumurta kaybı olmaktadır. Fertilite tedavilerinde amaç, olgun yumurta sayısını artırmaktır, azaltmak değil. Fertilite ilaçları, vücudun kendi yumurta kapasitesini değiştiremez.
 Tüp bebek sadece genç hasta grubuna uygulanmaktadır
Gerçek: Tüp bebek tedavisi kadında yumurta erkekte sperm olduğu sürece her yaş grubunda yapılabilmektedir.
 Tüp bebek tedavisi hastanede yatmayı gerektirir.
Tüp bebek tedavisinin tamamı ayaktan olup sadece yumurta toplama işlem günü ve transfer günü hastanede kısa süreli yatış olur.
Tüm tüp bebek merkezleri aynıdır, o halde evime en yakın olanı tercih edebilirim.
Gerçek: Tüm tüp bebek merkezleri aynı değildir. Başarı oranları tüm merkezler arasında farklılık gösterebilmektedir. Hastalar kliniklerini seçmeden önce mutlaka araştırmalı, başvurdukları doktorun ve ekip elemanlarının her zaman ulaşılabilir olup olmadığını değerlendirmelidir.
 Tüp bebek her zaman başarı ile sonuçlanır.
 Tüp bebekte merkezin deneyimi, kadının yaşı, infertilite nedeni, biyolojik ve hormonal bir çok faktör başarıyı etkilemektedir. Tüp bebek uygulamalarında  % 40 vakada gebelik elde edilebilmektedir. Canlı çocuk sahibi olma oranları ise % 30 lar civarındadır.
 Tüp bebek tedavileri her zaman ikiz yada üçüz gebelikle sonlanmaktadır.
Çoğul gebelik olma olasılığı transfer edilecek embriyo sayısındaki kısıtlama ile azalmaktadır. Özellikle genç ve daha önce denemesi olmayan kadınlarda tek embriyo transferi ile çoğul gebelik riski ortadan kalkmaktadır.
 Tüp bebek ile oluşan gebeliklerde doğumsal anomali sıklığı artmaktadır.
 Tüp bebek gebeliklerinde konjenital malformasyon görülme sıklığı artmamaktadır.
 Tüp bebek tedavisinde transfer sonrası mutlak yatak istirahati gerekir.
Transfer sonrası hayatınıza normal şekilde devam devam edebilirsiniz. Yapılan çalışmalr transfer sonrası yatağa bağlı kalarak güncel aktivitelerden kaçınmanın gebelik oranını arttırmayıp alksine azalttığını göstermiştir. Biz hastalarımıza transfer günü dinlenmelerini daha sonraki günlerde ise normal günlük aktivitelerine dönmelerini öneriyoruz.
Tüp bebek tehlikeli bir tedavidir.
 Tüp bebek sanılanın aksine güvenli bir tedavi yöntemi olup yakın takip  ile olası komplikasyonları (yumurtalıkların aşırı uyarılma sendromu) da minimuma in

Kadın İnfertilitesi (Kısırlık)


OVER REZERVİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE YENİ BELİRTEÇ AMH

Over, yani yumurtalık rezervi değerlendirilmesinde son yıllarda FSH ve estradiol kombine olarak adetin iki veya üçüncü gününde bakılır ve bu sonuçlar ultrasonda over iç yapısının yani yumurta rezervinin antral folikül sayımı ile uyumuna bakarak rezerv hakkında bilgi sahibi olmaya çalışırdık.
Ultrason ile değerlendirme çok değerlidir. Tüp bebek tedavisi yaptığımızda kaç yumurta elde edebileceğimizi tedaviden önce yüksek hassasiyetle ölçebiliyoruz. Buna göre overler grade 1,2,3 ve 4 olarak en yüksek rezervli olguyu işaret eden grade 4 e kadar derecelendirilir. Son yıllarda antimüllerien hormon az cevap alacağımız olguları belirlerken hiperstimülasyon sendromu denilen polikistik overli olgularda karşılaştığımız problemin de önceden ön görülebilmesinde önem kazanmaktadır.

Anti müllerien hormon  (AMH) nedir?

Transforming Growth Factor-b (TGF-b) ailesinin bir üyesidir.
Bu grup hormonlar dokulardaki gelişme ve farklılaşmada rol oynamaktadırlar.
AMH, erkeklerde testisin Sertoli hücreleri tarafından, kadınlarda ise over granulosa hücreleri tarafından üretilmektedir. Fetusta uterus, fallop tüpleri ve üst vajina bölümlerinin başlangıç dokusu olan Mullerian kanalların gerilemesine neden olmaktadır. AMH, postpubertal erkeklerde spermatogenesisin düzenlenmesinde, üretken yaştaki kadınlarda da follikulogenesisin düzenlenmesinde önemli rol almaktadır.

Kadınlarda AMH’nin Salgılanması ve Fizyolojik Rolü?

Normal bir kadında AMH seviyesi, puberte başlangıcına kadar oldukça düşüktür. Bundan sonra, AMH düzeyi menapoza kadar 2-5 ng/ml gibi düşük düzeyde kalır ve menapozdan sonra da saptanamayacak kadar düşer. Erişkinde, kadın ve erkek değerleri birbirine yakındır (2-5 ng/ml).
AMH primer folliküllerin granuloza hücrelerinin oluşumundan hemen sonra, neonatal yaşam boyunca salgılanır. Bundan sonra, sekonder preantral folliküllerin granulosa hücreleri, prepubertal dönem ve estrogen siklusu sırasında da
 küçük antral foliküller tarafından salgılanır.
Son bulgular, AMH’nin üreme çağındaki kadında önemli olduğunu göstermektedir. AMH, primordial follikül havuzun azalmasında, folliküllerin primordial safhadan büyüme safhasına geçiş hızının düzenlenmesinde önemli role sahip görünmektedir. AMH, primordial follikül havuzunun tüketilme hızını yavaşlatarak koruyucu rol oynamaktadır. AMH, erken antral dönemde de, FSH’a bağlı follikül büyümesini inhibe ederek, foliküllerin büyüme hızını düzenlemektedir. (Durlinger et al, 2001). AMH’nin follikül oluşumundaki düzenleyici rolü, ESHRE, Berlin 2004’te tekrardan vurgulanmıştır.
Serum AMH düzeyi, normal menstruel siklus döneminde önemli oranda değişmemektedir. Folliküler, mid-siklus ve mid-luteal dönemlerde düzey birbirine yakın bulunmuştur.

Bilindiği gibi, hipofiz hormonları olan FSH ve LH, gonadların faaliyetinde etkilidirler. Ancak bunlar, dolaylı markerlardır. AMH ve İnhibin B, direkt olarak testis ve overlerde üretildikleri için, testis ve over fonksiyonlarını doğrudan göstermektedirler.
Ayrıca FSH, menstruasyon döneminde değişkenlikler ve oynamalar göstermektedir. Menapoza geçiş döneminde de değişkenlikler sürmektedir. AMH ve İnhibin B ise daha stabil olup, daha güvenilir bir gösterge özelliğinde olan markerlardır.

Anti-Mullerian Hormon Düzeyinin önemli özelliği, spontan menstruel siklusta büyük dalgalanmalar göstermemesidir

AMH düzeyinin, menstruel siklus boyunca FSH, LH ve estradiole göre sabit kalıp kalmadığını araştırmak için çalışma yapılmıştır. Bu amaçla, 44 fertil ve düzenli siklusa sahip gönüllü kadından menstruel siklus boyunca kan örnekleri alınarak, FSH, LH, estradiol ve AMH ölçümleri yapılmıştır. Ölçümler yedi siklus dönemine dağıtılmıştır. Ölçümler sonucunda, AMH verisine uyan sinus paterninin istatistik olarak belirgin olmadığı (p=0.40) görülmüştür. FSH, LH ve estradiol sinus paternleri ise belirgin olarak yüksektir. Sonuç olarak tam menstruel siklus boyunca ölçülen AMH düzeyinin, FSH, LH ve estradiolün  aksine önemli dalgalanmalar göstermediği, AMH’nin over rezervini ölçmede siklustan bağımsız güvenilir bir marker olduğu görüşüne varılmıştır

7 Şubat 2014 Cuma

3. TÜP BEBEK ANNE DESTEK TOPLANTIMIZDA OLDU:)



Bugün 3. sünü yaptığımız Anne Destek toplantısına katılım gerçekten çok güzeldi. Her geçen gün duyuluyor ve katılımcılarımız da artıyor.
 Bugün bizimle tedavi olan anne adaylarımızda işlemleri sonrasında bizlerleydi. Doktorlarımızın da arada bizlere katılması da toplantımızı renklendirdi. 

Tedavi süreci hakkında, anne adaylarımızın tedavi hakkında merakları hakkında sohbet ettik. Sevgili Merve 'de yaşadıklarını annelerimizle paylaştı.Bebek sahibi olmuş bir anneden bu tedavi başarı hikayesini dinlemek sanırım anne adaylarımıza çok iyi geldi. Sizde hikayesini, yaşadıklarını okumak isterseniz bloğunu okumanız tavsiye ederim..
http://www.melinasmom.com/site/

Bugünde çok mutlu oldum.. Güzle bir toplantı oldu.Annelerimiz yüzleri gülerek bizlerden ayrıldılar..

Sıra Mart'takinde!!!

4 Şubat 2014 Salı

Erken Doğumun Engellenmesi





Erken doğum eylemi ve doğum, yeni doğanda problem ve ölüm riski artışının belirgin sebebidir. Erken doğumlar tüm yeni doğan bebek ölümlerinin %85’ inden sorumludur. Sorun sadece neonatal ölüm hızının artmasından ibaret değildir. Kısa ve uzun vadeli problemlerin yanı sıra, yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin kapasitesini zorlama ve ekonomik yük getirme gibi çok ciddi olumsuz etkiler de söz konusudur.

Erken doğum sıklığı farklılıklar gösterir ve %6 ile 10 arasında değişir.

Erken doğumların %35’ i erken membran rüptürünü (su kesesinin yırtılması) takiben, %25’ i fetal ve maternal infeksiyonlarla ve %40 kadarı ise belli bir neden olmadan gerçekleşir. Spontan preterm doğumların %50’ sinde ve erken membran rüptürü olgularının çoğunluğunda etyoloji belirgin değildir. Bu ise preterm doğumun engellenmesindeki başarısızlığı bir ölçüde açıklamaktadır. Tedavi yaklaşımının genel amaçları aşağıda özetlenmiştir.
1) Erken doğum ile ilgili risk faktörlerinin saptanması
2) Gebelik öncesi dönemde ya da gebelik süresince saptanan nedensel faktörlerin düzeltilmesi
3) Erken doğum eylemi tanısının olabildiğince erken konulması
4) Erken doğum eyleminin durdurulması (tokoliz tedavisi)
5) Preterm doğum engellenmese bile, olabildiğince iyi durumda olan bir bebeğin yenidoğan ünitesine teslim edilmesi (bebeğin solunum sıkıntısı riskini azaltan tedavi için zaman kazanılması)

Erken doğum için risk faktörleri

1) Erken doğum öyküsü: En önemli risk faktörüdür . Preterm doğumun tekrarlama olasılığı %25 civarındadır. Hastanın erken doğum ile ilgili eğitiminin yanı sıra, sık antenatal kontrollerinin ve muayenelerinin yapılmalıdır.
2) Sürdürülen gebelikte erken doğum tehdidi tanısını almış olma: Düzenli uterin kontraksiyonlarla birlikte ultrason ile (özellikle vaginal ultrason ile) servikal değişikliklerin saptanması, erken doğum tehdidi tanısını koydurur. Hasta bu andan itibaren erken doğum için yüksek risklidir. Günümüzde bu grup hastalara tokoliz uygulanmaktadır.
3) Servikal değişiklik olmaksızın uterin aktivite saptanması: Ağrılı ve ağrısız düzenli kontraksiyonlar erken doğum yapacaklarda daha sık gözlenmektedir. Bel ağrısı, kasıklarda kramp ve dolgunlukla beraber artmış vajinal akıntı, erken doğum gelişen gebelerde daha sıktır. Bu grup hastalar hekim için tanı açısından sorunlar ortaya çıkarmaktadırlar ve erken doğum tehdididi tanısı almasalar da risklidirler. Bu hastalarda tokoliz tedavisine başlamak için henüz erkendir.
4) Rahimin aşırı gerilmesi: Polihidramniyos, çoğul gebelik, iri bebek ve myoma uteri gibi durumlarda rahim hassas olup, erken doğum tehdidi riskinde bir artış ortaya çıkar.
5) Rahim ağzı yetmezliği: İkinci trimester ve erken üçüncü trimesterde abortus ve preterm doğum riski sözkonusudur. Tanı her zaman kolay değildir ve tanı konduğunda serklaj ve yakın takip gereklidir. (Serklaj; rahim ağzına konan özel bir dikiştir)
6) Dietilstilbestrol (DES) etkisi: Embryo ve fetus döneminde DES etkisine maruz kalan kadınlarda (günümüzde artık rastlanmamaktadır) servikal yetmezlik ve uterin anomaliler daha sıktır. Serklaj, yakın takip ve tokoliz ile pretem travaya karşı mücadele edilir.
7) Rahim ağzı değişikliği: 36. gebelik haftasından önce servikal silinme ve açılma saptanan gebelerde erken doğum daha sık görülür. Anne adaylarının %25’ inde 26.-34. gebelik haftaları arasında serviksin 1 cm’den daha fazla açılmış olduğu saptanmıştır. Bu grup gebelerde erken doğum riski yüksektir. Vajinal ultrasonografi ile servikal (rahim ağzı) uzunluğun 4 cm. den kısa olarak saptandığı gebeliklerde preterm doğum riskinin anlamlı olarak arttığı ve bu yöntemin preterm doğumların %76’ sını önceden tespit ettiği bildirilmiþtir.
8 12. gebelik haftasından sonra kanama: Bazı araştırıcılar bu grup gebelerde preterm doğumun daha sık olduğunu iddia etmektedirler.
9) Üriner sistem infeksiyonları: Pyelonefrit ile erken doğum eylemi arasında ilişki olduğu söylenmektedir.
10) Zarların infeksiyonu: B grubu streptokoklar, Chlamydia Trachomatis, Gardnerella Vaginalis, Ureoplasma Urealyticum ve bakteryel vaginozis gibi ajan patojenler suçlanmıştır.
11) Annedeki kansızlık
Bu risk faktörlerini taşıyan gebeler yakın takip ve gerektiğinde hastane ortamında izlenerek sağlıklı çocuk sahibi olmalarına çalışılır.

kaynak:

30 Ocak 2014 Perşembe

Tüp Bebek Tedavisinde Çatlatma İğnesi Neden Önemli?




Tüp bebek tedavisinde ilk aşama yumurtalıkların uyarılmasıdır. Yumurtaların uyarılması için bayana yüksek dozda FSH içeren enjeksiyonlar verilerek,birden fazla yumurta üretmesi sağlanır. Bu sürece bayanın adetinin 2. veya 3. günü başlanır.Ortalama olarak 11-12 gün sürerken, bu süreç içinde 3-4 kere ultrasonla muayene çağrılır. FSH içeren ilacın hastanın yumurtasının nasıl büyüttüğü takip edilir, gerekirse ilaç dozunda değişiklikler yapılır.
Yumurtalar ortalama olarak 17-20 mm büyüklüğe ulaştığında çatlatma iğnesi dediğimiz iğne yapılır. Ortalama 35.-36. saat de sedasyon ile hastanın yumurtaları toplanır. Yumurtalar bu iğneden ortalama 48 saat sonra çatlarlar.Çatlamadan yumurtaların toplanması gerekir.
O nedenle doktorun dediği saatte bu enjeksiyonun yapılması gerekmektedir.Aksi taktir de tüm tedavi süreci iptal olabilir.
Tüp bebek tedavilerinde yumurtaların vücut dışına alınması çatlatma iğnesinden ortalama olarak 34-37 saat sonra yapılmaktadır. Bu zaman aralığının dışında da yumurtaların,alınmadan önce çatlama riski de vardır. Bu durum da tedavi kesilir. Bu nedenle çatlatma iğnesinin saatine çok çok dikkat etmek gerekmektedir.

Doktorunuzun verdiği saatin dışında bir uygulama gerçekleştiyse mutlaka doktorunuza ulaşın ve var olan durumunuzu bildirin.

27 Ocak 2014 Pazartesi

7 Şubatta Anne Destek Toplantımıza Davetlisiniz!




Bu ay 3. yapacağımız Tüp Bebek de Anne Destek Toplantımıza sizleri bekliyoruz.Önümüzdeki aylarda iki kere tüp bebek tedavisi görmüş,negatif sonuç almış ya da tüp bebek tedavisiyle bebek sahibi olmuş annelerle toplandık.
Bu toplantılar da Bebek sahibi olan anneler sanki ev sahibi gibiydiler. Diğer tedavi olacak veya tedaviden negatif sonuç almış anne adaylarına o kadar güzel destek oldular ki..

Eğer sizde Tüp Bebek tedavisi görecekseniz ya da olumsuz sonuç almışsanız,gelin deneyimli annelerle birlikte birbirimize destek olalım..

Toplantı yeri: İstanbul Florence Nightingale HastanesiTüp Bebek Bölümü

Toplantı Tarihi: 07 Şubat 2014 saat 11:00-12:30

http://www.florence.com.tr/tupbebek/

ÜCRETSİZDİR!!

KAYIT İÇİN: ertugrul.esra@gmail.com

EMBRİYOLARIN GELİŞİMİNİ BU ŞEKİLDE HİÇ GÖRDÜNÜZ MÜ?


26 Ocak 2014 Pazar

Doğal Siklüste Tüp Bebek



İlk IVF bebeğinin doğal siklüste elde edilmiş olmasına karşın çok kısa süre sonra bırakılmıştır. Sebebi yüksek siklüs iptalidir.
 İlaçlar ile siklüs kontrolü gebelik oranlarını artırmıştır. Son yıllarda over stimülasyonu ile yeterli yanıt alınamayan olgularda kullanımı artmıştır. Poor responderlarda kıyaslanabilir sayıda oosit doğal siklüste elde edilebilmektedir. 
 500 olguluk bir seride doğal siklüsün poor responder (az yumurta elde edilen) olgularda geçerli bir alternatif olabileceği vurgulanmıştır.   Minimal stimülasyon (antagonist ve hafif gonadotropin kullanımı) ile iyi sonuçlar alınabileceğini bildiren yayınların çıkmasına bağlı olarak son yıllarda doğal siklüs yerine minimal stimülasyonun kullanımının daha çok tercih edildiğini vurgulamak gerekir. 

EMBRİYO TRANSFREİ NASIL YAPILIYOR?


24 Ocak 2014 Cuma

OPU NASIL YAPILIYOR? MERAK EDİYOR MUSUNUZ?


BENİM DÜŞÜKLERİMİN HİKAYESİ






Ben de Altuğ doğmadan önce biri 6 ,diğeri 8 hafta olmak üzere iki düşük yaşadım.Tüp bebek de çalışıyor olsam da nedense hiç kendimle bağdaştırmamışım sanırım ..

 İlkinde büyük bir şok yaşadım.Ne oluyor?, neden ben? dediğim çok oldu. 6.Hafta da keseyi görüp, artık bebeğin yoksakını görmemiz gerekiyordu.Fakat maalesef göremedik.Çok üzgündüm:( Küretaj olmak istemiyordum.Kendi kendime düştü bebeğim.O gece çok çok kötüydü..

İlk düşüğümden ortalama 6-7 ay sonra ikinci kez hamile olduğumu öğrendiğimde çok heyecanlıydım.Bebeğin kesesini görünce epey rahatlamıştım.Hatta aynı dönemde kız kardeşim de hamile olduğunu öğrendi. Süper eğlenceli geçecek diye planlıyordum. 7. hafta gibi hafif bir kanamam olunca yüreğim ağzımda muayene oldum. Her şey yolunda , eve git dinlen denildi.1 haftan sonra kontrole gittiğim de acı gerçeği öğrendim. Bu sefere de olmamıştı. İlkini kendi kendime düşürmüştüm. Müdahale olmamıştı.İkincisinde küretaj olmak zorunda kaldım.Çok üzgündüm.Hiç çocuğum olmayacak diye düşünmeye başlamıştım. İkinci düşük sonrasına bebek patolojiye gitti. Kız olduğunu öğrendiğimde sanki içim başka bir burkuldu. Bu yaşadıklarımı kabullenmek beni çok zorladı. Özellikle o dönemde en azından hamile kalıyorsun sözünü duymak beni çok daha fazla incitiyordu. O günden sonra hastalarımıza artık bu cümleyi kurmamaya çalışıyorum. Acının maksimum olduğu dönemde bu cümle yatıştırıcı değil,bence kırıcı oluyor.

Sonunda üçüncü hamileliğimde yine düşecek korkusu yüzünden bebeğime hamilelik sırasında hiç sahip çıkmıyordum. İlk keseyi gördüğümüzde sevinememiştim bile. Kalp atışını dinlediğimde kulaklarıma inanamadım.

Altuğ'a hamileliğim süreci boyunca da başıma gelmeyen kalmadı.33. hafta da acil sezeryanla Allah'a çok şükür oğluşumuza kavuştuk.

Bu süreç esnasında duygusal çalkalanmalarımı rahatlatmadığım ve duygularımı hep içimde yaşadığım için doğum sonrasında ciddi depresyona girdim. Sizlere tavsiyem; herşey bizler için .Ama bu tip bir sıkıntınız olduğunda bir sonraki adımdan önce acınızı yaşamanız ve bu konuyu kafanızda çözümlemeniz. Sonra hiç beklemediğiniz bir dönemde karşınıza çıkabiliyor.

DÜŞÜKLER VE YARATTIĞI PSİKOLOJİ



Düşükler, tüm gebeliklerin yaklaşık %10-20’sinde görülür. Yani, her 5 gebeden yaklaşık biri düşük yapmaktadır. Bu düşüklerin de %80’i ilk trimester içinde, gebelik 13. haftaya ulaşmadan gerçekleşmektedir.
Düşüğü ya da ölü doğumu deneyimlememiş bir kişinin, yaşanan acıyı kavraması zor olabilir. Bazen kadın doğum doktorları dahi düşük gerçekleştiğinde kadının ya da çiftin nasıl bir kayıp duygusu ile karşı karşıya kaldığını görmezden gelme eğiliminde olabilirler.

Oysa ki durum bu kadar basit değildir. Düşük yapan kadın birçok şeyi aynı anda kaybettiğini hisseder:

-Gebeliğin kaybı
-Bebeğin kaybı
-Geleceğe ait ümitlerin / hayallerin kaybı
-Beden üzerindeki kontrol hissinin kaybı (bedenimizin umduğumuz gibi çalışmadığını görmek)
-Sağlıklı ve normal olduğunu hissetmenin kaybı

Tüm bunlara eklenen bir durum da “bende yanlış olan / yanlış giden ne var?” sorusunu sormak ve bunun cevapsız kalmasına katlanmak zorunda kalmaktır. Çünkü çoğu zaman bunun belirgin bir cevabı yoktur.

Düşükler ve ölü doğumlar evlilik ilişkisinde çiftlerin birbirinden uzaklaşmasına sebep olabilir. Bu durum daha çok çatışma çözümü konusunda sorun yaşayan çiftlerde olmaktadır. İletişim kurabilen çiftlerde ilişkiye zarar veren bir etkisi olmak zorunda değildir.
Düşük ya da ölü doğum hangi haftada gerçekleşirse gerçekleşsin, çift, ama özellikle de kadın, büyük bir kayıp duygusu yaşar; en azından üreme kapasitesi ile ilgili bir kayıp hissi duyar. Bu durum bir “üreme travması”dır aslında ve her kayıpta olduğu gibi “yas” duygusu uyandırır.
Ve mutlaka bu kaybın yasını tutmak gerekir…
Düşüklerde, hissedilen kayıp ve duyulan acı son derece gerçektir. Bebek sadece doğduğunda, kucağa alındığında hissedilen bir varlık değildir çünkü. Onun varolmaya başladığını bilmek, onun tasarımını yapmak, bebeği gerçek kılmıştır zaten.
Duyulan yas son derece sağlıklı ve gerçektir.

23 Ocak 2014 Perşembe

Teşekkür Ederim, Sessiz Çığlığımızı Duyduğunuz İçin!

***Sevgili Merve, İstanbul Florence Nightingale HastanesiTüp Bebek bölümünde her ay yaptığımız Tüp Bebek Anneleri Destek toplantısına katılmış ve deneyimlerini anneler ve anne adaylarıyla paylaşmıştı.Ona çok teşekkür ederim geldiği,deneyimlerini bizlerle paylaştı ve burada duygularını bizle paylaştığı için. Bundan sonra ki ilk toplantımız 2 Şubatta İstanbul Florence Nightingale Hastanesi Tüp Bebek Bölümünde olacak. Sizde ücretsiz yapılan bu toplantımıza katılmak isterseniz bu yazının altına yorum bırakmanız yeterli olacaktır.

Eşimle, evliliğimizin ikinci yılında çocuk sahibi olmaya karar verdik ve ilk denemede, hamile olduğumu öğrendim. Ben, mutluluktan ayaklarım yerden kesilmiş halde, bebeğimizi kucağıma alacağım günleri düşlerken, bir gece yarısı, şiddetli mide bulantısı ve karın ağrısı ile uyandım. Henüz, hamilelik esnasında yaşanabilecek komplikasyonlardan haberim yoktu ve ağrılarımın ‘normal’ olduğunu sanıyordum.
Hastanede gözlerimi açtığımda,  yeni doğum yapmış annelerle aynı katta yatıyordum. İç kanama geçirmiş, acilen ameliyata alınmış ve ölümün kıyısından dönmüştüm. Ancak o anda asıl canımı yakan, çektiğim ağrılar değil, kulağıma gelen bebek sesleri ve bomboş olan kollarımdı
Bir yılın sonunda kendimi toparlamış olarak, tekrar bebek sahibi olmaya karar verdim. Bir kez daha hamile kalmam hiç zor olmadı. Ancak ikinci defa dış gebelik geçirmem ve bunun sonucunda tek tüpümün ameliyatla alınması, umudumu her geçen gün kaybetmeme sebep oluyordu. 
Bir kez daha denemek için cesaret toplamam, zaman aldı. 
Nihayetinde, eşimle, tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olmaya karar verdik. Ancak, ilk denemenin sonunda negatif sonuç alınca, anne olmaya giden yolumun sandığımdan daha zorlu ve uzun olacağını fark etmeye başladım.
Yaşadığım hayal kırıklıkları ve içimde kopan fırtınalar, eskiden birçok şeyi paylaştığım arkadaşlarımdan uzaklaşmama ve içime kapanmama neden oluyordu. Ortak bir konu bulamıyor, onların ilgi alanlarına dâhil olamıyor, birlikte geçirdiğimiz zamandan keyif alamıyordum. 
İkinci ve üçüncü tedavilerimde peş peşe aldığım negatif sonuçlar da, dışarıdaki dünyadan tamamen kopmama sebep oldu. Arkadaşlarım art arda hamile kalıp, birbirleriyle bu mutlu haberi paylaşırken, ben bir köşeden olan biteni izliyordum. Sanki farklı bir dünyaya aittim ve orada benden başka kimse yoktu. Kendimi yapayalnız, eksik ve ümitsiz hissediyordum. 
Artık tüm günümü internet başında, tüp bebek başarı hikâyeleri arayarak geçiriyor, aynı yoldan geçen birileriyle konuşmaya ihtiyaç duyuyordum. Ünlü tüp bebek doktorlarının ve psikologların kliniklerini aramaya başladım. Benimle aynı duyguları paylaşan biriyle konuşmaya, “arkadaşım, seni çok iyi anlıyorum”u duymaya öyle ihtiyacım vardı ki!
Ama mümkün değildi, bulamıyordum. Koskoca İstanbul’da bir Allah’ın kulu, böyle faydalı bir toplantı düzenlemiyordu!
Nihayet, internette ünlü bir yazarın tüp bebek macerasına denk geldim. 6. tüp bebek denemesinden sonra hamile kalmış ve bu yolculuk esnasında bankacılık kariyerine son vererek, kendisine faydası dokunan meditasyonların Koçluk eğitimini almış, başkalarına da yardımcı olmaya karar vermişti. Beni, ondan daha iyi kim anlayabilirdi?
İçimde yeniden yeşeren bir umutla, ofisini aradım ve sadece konuşmak istediğimi belirttim. Ancak iki ay sonraya randevu verebiliyorlardı. Vazgeçmedim ve uzaktan akrabası olan bir arkadaşımı devreye sokarak, acil randevu almayı başardım. 
İlk seansta, geçtiği zor yolu, yaşadığı güçlükleri, fedakârlıklarını, azmini ve nihayetinde en büyük arzusuna kavuşmasını gözlerim dolu dolu, içime sindirerek dinledim. Ofisinden çıkarken yüzümde kocaman bir gülümseme, önümde yeni bir yol, içimde yepyeni bir umut vardı. Yalnız değildim. 
4. tüp bebek denemesinden önce, beynimi boşaltmaya, ruhumu dinlendirmeye ve vücudumu yeni sürece hazırlamaya karar verdim. 
Yaptığım kişisel meditasyonlar, Kıbrıs’ta aldığım nefes terapisi ve akupunktur tedavisi sonunda dinlenmiş, huzur bulmuştum. Hiçbir zaman ulaşamayacağımı düşündüğüm, hatta bahsi geçtiğinde bile tüylerimi diken diken eden yere gelmiştim işte… Ben, çocuk sahibi olmasam da bir bütündüm, tamdım, eksiksiz bir kadındım.
Son transfer öncesinde, kitap okuyor, hiçbir şeyin kafamı kurcalamasına izin vermiyordum. Hatta gününden önce test yapılması için ısrar eden ben, bu sefer teste gitmeyi bile son ana bırakmıştım. İlk defa yana yakıla doktoru aramak yerine, sakince onun beni aramasını bekledim. 
Nihayet mutlu haberi aldığımda, kafamda hiçbir soru işareti olmadan, bu sevincin kollarına bıraktım kendimi. ‘HAMİLEYDİM’. Ben, anne olacaktım. 
Tüp Bebek sürecinde yıpratıcı badireler atlatmış, canı yanmış ve dönem dönem umutsuzluğa kapılmış biri olarak, benzer deneyimler yaşayanları çok iyi anlıyorum. Bebeğime giden yolda sosyal çevremi kaybettim, işimde sorunlar yaşadım ve kendimi yapayalnız hissettim.  Bu yüzden daha önce yüz yüze tanışmadığım Esra Hanım’ın ‘Tüp Bebek Destek Toplantısı’ davetini içeren fotoğrafını gördüğümde, internet başında destek bulabilmek için harcadığım saatler, yaşadığım iniş çıkışlar ve atlattığım engeller gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti. Birileri bir zamanlar attığım sessiz çığlıkları nihayet duymuştu. Kendisine hemen mesaj attım ve iki elim kanda olsa katılacağımı bildirdim. Asla, ‘ben sıramı savdım’ diye bir kenara çekilmeyi düşünmedim. 
Toplantıya katıldığımda bir kez daha gördüm ki, zorlu yollardan geçen anne adaylarını bir araya getirerek deneyimlerini paylaşmalarını, bilgi alışverişinde bulunmalarını ve rahatlamalarını amaçlayan bu organizasyon, herhangi bir kar amacı gütmüyor, aksine, Esra Hanım’ın liderliğinde, anne adaylarının endişelerine tatlı bir dille son veriyordu. 
Kalbinin güzelliği yüzüne yansımış olan Esra Hanım’ı ve ekip arkadaşlarını, düzenlemiş oldukları bu verimli toplantı için, binlerce kez tebrik ederim. 
Teşekkür ederim, sessiz çığlığımı duyduğunuz için.
Teşekkür ederim, arkadaşlarıma destek olduğunuz için.

22 Ocak 2014 Çarşamba

MİKROENJEKSİYON TEDAVİSİ İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKENLER


Tüp bebek tedavisi ile günümüze kadar toplam 3 milyonun üzerinde bebek doğdu. Bunların yaklaşık yarısı mikroenjeksiyon ile elde edilen gebeliklerden doğdu. İlk mikroenjeksiyon gebeliği 1992 de oluştu. İlk yıllarda sağlıklı spermin yumurta içerisine girmesi yerine doğal yol by pass edilerek ince pipet yardımı ile oosit yani yumurta içine enjekte edilmesi nedeni ile oluşan gebelikler ve bu gebeliklerden doğan bebekler merak ediliyordu.
Bu yöntemle “fertilizasyon” yani döllenme oranları, klasik tüp bebeğe göre daha yüksek ve daha önemlisi klasik tüp bebekte bazen çok can sıkıcı olabilen hiçbir yumurtanın döllenmemesi problemi nerede ise yok denecek kadar düşük bir oranda karşımıza çıkar oldu.
Mikroenjeksiyon tedavisinin klasik tüp bebekten farklı yönleri nelerdir?
Tüm hazırlık dönemi aynıdır sadece laboratuarda bir uygulama farkı vardır.. Yani kadının yumurta toplama işlemine hazırlanması “kontrollü over stimülasyonu” denen yumurtalığın uyarılması işlemi tamamen aynıdır. Başlıca kullanılan protokoller 1- Agonist uzun protokol 2- Agonist kısa protokol ve son yıllarda daha çok tercih edilen 3-Antagonist protokol kullanılmaktadır. Antagonist protokol ile daha az enjeksiyonla diğer protokoller kadar gebelik oranları sağlanmaktadır. Gonadotropin denilen yumurtalıkları uyarmada kullanılan ilaçlar idrardan ve DNA teknolojisi ile elde edilmekte olup güvenlik ve etkinlik açısından aralarında fark yoktur.
Tek fark mikroenjeksiyonda laboratuarda embryolog tarafından seçilen en sağlıklı spermler yumurtalara birer birer uygun açı ve giriş ile enjekte edilmektedir. Eğer uygun enjeksiyon yapılmaz ise yumurta içindeki kromozom iğcikleri zarar görebilir ve döllenme olmayabilir veya izleyen günlerde embryo gelişimi bir yerde duraklayıp gelişmesi durabilir, örneğin blastosist evresine kadar ilerlemeyebilir. Ayrıca bu yöntemle daha az döllenmemiş yumurta ile karşılaşmaktayız.
Klasik yöntemle mikroenjeksiyon ile oluşan embryoların implantasyon oranları yani gebelik oranları farklı mıdır?
Aynı kalitede ve aynı transfer gününe ulaşmış klasik tüp bebek veya mikroenjeksiyon embryolarının implantasyon yani endometrıuma tutunma oranlarında fark yoktur.
Mikroenjeksiyon ile intrauterin inseminasyon (aşılama) tedavisinin farkları nelerdir?
Aşılama spermlerin yıkama işlemlerinden geçirildikten sonra daha sağlıklı ve hareketli spermlerin rahim boşluğuna verilmesi işlemidir Tüp bebek tedavi şekli olan mikroenjeksiyondan tamamen farklıdır. Gebelik oranları en iyi koşullarda ay başına %15 civarındadır. Spermler yeterli sayı ve yapıda ise, zamanlama çok iyi yapılmış ise yumurtanın döllenmesi doğal yerinde yani tüplerde oluşacak ve daha sonra rahim boşluğuna yuvalanması gerçekleşir.
Mikroenjeksiyonda gebelik oranları ne kadardır?
Mart 2010 tarihinden itibaren ilk iki denemesini yaptığımız 35 yaş altındaki kadınlarda gebelik oranları biraz düşmüştür. Bu düşüş şansı yüksek olan genç ve sadece erkekte problem olan iyi prognozlu (gebelik beklentisi yüksek) hastalarda çok azdır. Fakat şansı daha düşük olgularda yaşı ileri olgularda iki embryo vermeye göre tek embryo transferinde gebelik oranları düşmektedir. Ay başına gebelik oranları iyi şanslı olgularda % 40 civarındadır.
Tek embryo transferinin avantajları nelerdir?
Çoğul gebeliklere bağlı düşük oranları, gebelik kayıpları, ikiz eşinin anne rahiminde ölmesi ve hatta artmış anomalili bebek doğum oranları karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca anneye ait komplikasyonlardan preeklampsi, diabet tekiz gebeliklere göre daha fazla karşımıza çıkmaktadır. Örneğin ikiz gebeliklere ait ortalama doğum haftası yaklaşık 36-37. hafta civarıdır. Kabaca bebek sayısında her artış ortalama doğum haftasını 3-4 hafta daha öne çekmektedir.
Doğan bebeklerde anomali oranı yüksek midir?
Mikroenjeksiyon ve tüp bebek ile doğan bebeklerle ilgili 2010 yılındaki raporlar incelendiğinde doğal yolla gebe kalmış kadınlardan doğan bebeklerden daha fazla anomali oranlarına rastlanmadığı bildirilmektedir. 2005 yılındaki bir çalışmada doğal yolla oluşan gebeliklere göre az miktarda artmış anomali oranları saptandığı bildirilmiştir. Toplumda yeni doğanlarda tüm anomalilerin yani kromozom anomalisi, majör ve minör denilen anomalilerin toplamı yaklaşık % 6,5 civarındadır ve en sık kalp anomalileri ile karşılaşılmaktadır. Mikroenjeksiyon gebeliklerinde bu oranlarda dikkat çekici bir artış saptanmamıştır.
Mikroenjeksiyon embryolarında preimplantasyon genetik tanı yapılması zorunlu mudur?
Hayır, bu yöntem sonucu ortaya çıkan embryolarda kromozom anomali oranlarında artış gösterilmemiştir. İleri yaş ve tekrarlayan gebelik başarısızlıkları gibi durumlarda ve bilinen kromozomal hastalıklarda preimplantasyon genetik tanı yapılmaktadır. PGT de üçüncü günde embryo içindeki yedi sekiz hücreden biri (blastomer) mikroskop altında bir pipet ile alınıp genetik uzmanları tarafından yaklaşık yarım gün süren bir incelemeye tutulur ve ertesi gün sağlıklı olan embryo transfer edilir.

11 Ocak 2014 Cumartesi

Hiperstimulasyon Sendromu (Ohss)

Kısırlık tedavisinde yumurtlama sorunu yaşayan polikistik overli kadınlarda Ovulasyon indüksiyonunun (yumurtalıkların uyarılmasının) en ciddi komplikasyonudur.

  • Hayatı tehdit edebilen bir sendromdur.
  • Respiratuar distress sendromu oluştuğunda ölüm oranı %50 dir.
  • Daha sıklıkla tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaca ve ilacın dozuna göre de görülme sıklığı değişir.
  • Hafif OHSS sıklıkla görülebilir.
  • Orta ve ağır formlarının görülme oranı tüp bebek tedavisi görenlerde  % 1-2 dir.
  • Polikistik overli kadınlar OHSS için büyük risk oluştururlar.
  • Yumurtalık uyarılması tedavisi alan hastalarda gelişen folikül sayısı 20 den fazla, östrojen hormonu değeri 4000 pg/ml ‘nin üstünde ise orta derecede; folikül sayısı 25- 30 dan fazla, veya E2 değeri 6000 pg/ml ‘nin üstünde ise şiddetli OHSS görülme sıklığı % 80-100 dür.
  • Ovulasyon indüksiyonunu takiben sıklıkla görülen Grade –I’ OHSS ye hafif (kimyasal) hiperstimülasyon da denir. Overlerin çapı 6 cm civarındadır, karında dolgunluk, gerginlik ve ağrı hissedilir. Grade 2 ve 3 te tablo çok daha ağırdır.
  • Bazen kistler rüptüre (yırtılabilir) veya torsiyone olarak (kendi etrafında dönerek) kan damarının dokuyu beslemesine engel olabilir.
  • Hasta gebe kalmamışsa çoğunlukla adetle birlikte belirtiler ve yakınmalar geçer,gebe kalmışsa birkaç hafta devam edebilir.
  Hastaların çoğunda yumurta çatlatma iğnesi olarak bilinen tüp bebekte yumurtaları olgunlaştırma amacı ile verilen hCG (human chorionic gonadotropin) injeksiyonundan sonra 7-10 gün içerisinde klinik bulgular meydana gelir.
          Abdominal rahatsızlık ön plandadır. Gerginlik ve gastrointestinal semptomlar (bulantı,    kusma ve diare) gibi. 
         Bazı vakalarda belirgin kilo artışı görülebilir.
          Overlerin (yumurtalıkların) çapı 10-12 cm kadar çıkabilir. Hastanın karın bölgesine bastırmak, cinsel ilişki, spor yapılması bu dönemde yasaklanır, çünkü yumurtalıklr çok yumuşak ve yırtılabilir yapıdadır. Yırtılması ameliyata neden olabilen iç kanamalara sebep olabilir.
  • Klinik ve laboratuar bulgular oldukça ciddidir.Kanın akışkanlığının azlaması pıhtı oluşumuna, böbreke fonksiyonlarının zarar görmesine sebep olabilir. Hastane koşullarında takip edilmesi gerekebilir. Kan sulandırıcı ilaçlar ve idrar çıkışını sağlayacal sıvı tedavileri yapılması gerekebilir.
  • Plevral effuzyon, perikardial effuzyon, hipovolemi, renal ve karaciğer fonksiyon bozukluğu, elektrolit bozukluğu, tromboemboli, şok, artmış asitle batında gerginlik, ARDS (akciğerlerin görevini yapamaması) ve ölüm görülebilir.
  • Şiddetli yakınmaları olan hastaların hastanede gözlem altında tutulmaları ve destek tedavi gerekebilir.
  • OHSS den korunmada en önemli faktör gelişimine engel olmaktır. Doğru ilaç dozu ile bu konuda tecrübeli bir hekim tarafından takiplerin yapılması, az olgun yumurta elde etmek, düşük dozlu ilaçla uyarma tedavisini sürdürmek ve erken yumurta toplamak gibi en basit tedbirler özetle söylenebilir. İlaçsız tüp bebek bir tedavi seçeneği olarak uygulanabilmektedir.

10 Ocak 2014 Cuma

İlaçsız tüp bebek tedavisi


Kadının düzenli adetleri var ise, herhangi bir yumurtalık uyarısı yapılmadan, kendiliğinden (doğal)  gelişen yumurta adayını yani folikülü takip ederek elde edilen yumurta ile tüp bebek teadvisi yapmaktır.
Bu uygulama over rezervi sınırlı olan, daha önceki uygulamalarda en fazla bir-iki oosit (yumurta) elde edilebilmiş olgularda tercih edilen bir yöntemdir.
Avantajı ilaç masrafı son derece azdır. Folikül denilen (oositi yani yumurtayı içerdiği düşünülen) oluşum ultrason ile izlemde belirli bir büyüklüğe (çapa) gelince az miktarda uyarıcı hormon ve folikülün kendiliğinden çatlamasını önleyecek antagonist denilen ilaçlar verilerek oosit elde edilmeye çalışılmaktadır.
Zorluk arzeden kısmı ise her takip döneminde oosit elde etmek mümkün olamayabilir. Buna bağlı olarak ta transfer aşamasına kadar tedavi uygulaması devam edememektedir.
Bazı serilerde yüzde onlar civarında gebelik oranı bildirilmiştir.