24 Ocak 2014 Cuma

DÜŞÜKLER VE YARATTIĞI PSİKOLOJİ



Düşükler, tüm gebeliklerin yaklaşık %10-20’sinde görülür. Yani, her 5 gebeden yaklaşık biri düşük yapmaktadır. Bu düşüklerin de %80’i ilk trimester içinde, gebelik 13. haftaya ulaşmadan gerçekleşmektedir.
Düşüğü ya da ölü doğumu deneyimlememiş bir kişinin, yaşanan acıyı kavraması zor olabilir. Bazen kadın doğum doktorları dahi düşük gerçekleştiğinde kadının ya da çiftin nasıl bir kayıp duygusu ile karşı karşıya kaldığını görmezden gelme eğiliminde olabilirler.

Oysa ki durum bu kadar basit değildir. Düşük yapan kadın birçok şeyi aynı anda kaybettiğini hisseder:

-Gebeliğin kaybı
-Bebeğin kaybı
-Geleceğe ait ümitlerin / hayallerin kaybı
-Beden üzerindeki kontrol hissinin kaybı (bedenimizin umduğumuz gibi çalışmadığını görmek)
-Sağlıklı ve normal olduğunu hissetmenin kaybı

Tüm bunlara eklenen bir durum da “bende yanlış olan / yanlış giden ne var?” sorusunu sormak ve bunun cevapsız kalmasına katlanmak zorunda kalmaktır. Çünkü çoğu zaman bunun belirgin bir cevabı yoktur.

Düşükler ve ölü doğumlar evlilik ilişkisinde çiftlerin birbirinden uzaklaşmasına sebep olabilir. Bu durum daha çok çatışma çözümü konusunda sorun yaşayan çiftlerde olmaktadır. İletişim kurabilen çiftlerde ilişkiye zarar veren bir etkisi olmak zorunda değildir.
Düşük ya da ölü doğum hangi haftada gerçekleşirse gerçekleşsin, çift, ama özellikle de kadın, büyük bir kayıp duygusu yaşar; en azından üreme kapasitesi ile ilgili bir kayıp hissi duyar. Bu durum bir “üreme travması”dır aslında ve her kayıpta olduğu gibi “yas” duygusu uyandırır.
Ve mutlaka bu kaybın yasını tutmak gerekir…
Düşüklerde, hissedilen kayıp ve duyulan acı son derece gerçektir. Bebek sadece doğduğunda, kucağa alındığında hissedilen bir varlık değildir çünkü. Onun varolmaya başladığını bilmek, onun tasarımını yapmak, bebeği gerçek kılmıştır zaten.
Duyulan yas son derece sağlıklı ve gerçektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder